BİR OKURUN GÖZÜNDEN AHMET HAMDİ TANPINAR
Deneme: Sevda Deniz K.
Tanpınar’ın zamanı aşarak bize anlattıklarına hassas bir gözle bakılmalı ki okuduklarımız bize bir hayat tecrübesi olarak dönsün.
Elimde Saatleri Ayarlama Enstitüsü, dalıp gidiyorum. Arkadaşım, “Saatleri Ayarlama Enstitüsü, ilk gençlik yıllarımda sadece okuma açlığıyla okuyup bitirdiğim, bende bir etki ve hatıra bırakmayan kitaplardan biridir” dediğinde, doğrusu şaşırmıştım. Fakat okumaya başladıktan sonra anladım ki bu kitap öyle bir çırpıda okunup bitirilecek bir eser değil. Eğer kahramanları benimsenip onunla bir bağ kurulmaz ise kitabı yarım bırakma ihtimali bile olabilir. Tanpınar’ın zamanı aşarak bize anlattıklarına hassas bir gözle bakılmalı ki okuduklarımız bize bir hayat tecrübesi olarak dönsün. Zaten daha ilk sayfalarda Tanpınar’ın anlatım zenginliğinden etkilenmemek mümkün değil. Duvarımızda asılı duran her gün defalarca baktığımız ama aslında gerçekte görmediğimiz bir nesne olan saate yüklediği anlam bile yazarın iç dünyasının zenginliğini bir kez daha tanımak için yeterli oluyor.
“Sahibinin en mahrem dostu olan, bileğinde nabzının atışına arkadaşlık eden, göğsünün üstünde bütün heyecanlarını paylaşan, hülasa onun hararetiyle ısınan ve onu uzviyetinde benimseyen, yahut onu masasının üstünde, gün dediğimiz zaman bütününü onunla beraber bütün olup bitesiye yaşayan saat, ister istemez sahibine temessül eder, onun gibi yaşamaya ve düşünmeye alışır.”
— Saatleri Ayarlama Enstitüsü s.15
23 Haziran 1901’de Şehzadebaşı’nda dünyaya gelen Ahmet Hamdi Tanpınar, aslında çok da uzun sayılamayacak ömrüne bir kaç yaşam dolusu eser sığdırmış. Roman, hikâye, makale, şiir ve edebiyat tarihi hakkında eserler yazmış. En önemli özelliklerinden biri ise şairliği: Tanpınar “Şiirde sustuğum şeyleri roman ve hikâyemde anlatırım” der. O, her eserin sonunda okuyucusuna başka dünyaların kapılarını açmayı başarabilen ender bir kalem sahibidir. ‘Onun eserlerinde zaman, basit bir süreklilik değil, çok katlı ve karmaşık bir akıştır.’
Bursa’da bir eski cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdayan su;
Orhan zamanından kalma bir duvar…
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarîlerin en ilahisi.
Tanpınar, mimarilerin en ilahisi dediği cami avlusunda; tarihi bir duvar, asırlık çınar ve göğün maviliğinin altında hüzünlü bir güne eşlik eden su sesine, yaşadığı ânın kim bilir hangi anlamını yüklemiş. Geçmişe değil bulunduğu âna hikâyeler, şiirler yazmış.
Neye yarar hatırlamak,
Neye yarar bu cılız ışıklı bahçelerde
Hatırlamak eski şeyleri,
Bu beyhude akşam bahçesinde
Kapanırken üstümüze böyle
Zaman çemberi.
Hatırlıyor yetmez mi
Güneşe uzanan ellerimiz!
— Ahmet Hamdi TANPINAR, Bütün Şiirleri (Zaman Kırıntıları)
Aslında Tanpınar okumak diğer birçok yazarı okumaktan çok daha zor bana göre. Tanpınar’ın kaleminde; baktığı, duyduğu, bildiği her ‘şey’ yazılırken ruh kazanıyor. Bazen satırların arasında kaybolduğumu hissediyorum. Bana o kadar sahicilik duygusu yaşatıyor ki mesela Hayri İrdal’ı tanıdığımı zannediyorum. Roman kahramanlarını bu kadar içselleştirmem bana göre Tanpınar’ın seçtiği karakterlerin gerçekçi ve içimizden birileri olmalarıyla ilgili. Yarattığı asırların ve zamanların üstünde yaşayan karakterlerinin, duyguları, düşünceleri, eylemleri rüya ve şiirle yoğrulmuş hayatları hepsi bizden, bizim içimizde yaşayanlardan. Yaşananlar dünle, bugünle, yarınla yani zamanla sınırlı değil. Üstelik gerçeğin dar kalıplarına sıkışmış hikâyeler de okumuyoruz yazardan. Bazen rüya ile kimi zamansa şiirlerinin satır aralarında başka dünyaların kapılarını bizler için açıyor. Tanpınar, roman ve hikâyelerindeki kahramanlarının üzerinden yaşadıkları dönemin toplum hayatını, kendileriyle ve içinde bulundukları toplumla çelişkilerini, okuyuculara zengin bir dil kullanarak aktarıyor. Kahramanlarının psikolojik yönlerini, bilinçaltlarını, hislerini gönlümüze ve hayal dünyamıza dokundurarak ve en önemlisi ufkumuzu açarak işliyor.
Kendi adıma Ahmet Hamdi Tanpınar’ın üslubunu çok seviyorum. Fakat bu hayranlığım beni sıkıntıya sokmuyor da değil. O kadar derin anlam içeren cümleler okuyorum ki içinden akan hikayeleri kağıda geçirmeye kalktığımda zaman zaman ümitsizliğe dahi düşebiliyorum.
“Bu güneş gözlerine batıyor, paylaşamadığı bu neşe onu rahatsız ediyordu. Çok karanlık, çok siyah, sessiz bir yer istiyordu. Tıpkı annesinin mezarı gibi bir yer. Kuytu bir cami duvarının kenarında, güneşin girmediği, arıların hayattan ve güneşten sarhoş, vızıldamadıkları, çocukların güneşte kırılmış ayna gibi insana batan berrak çığlıklarla gülüp konuşmadıkları bir yer…”
— Ahmet Hamdi TANPINAR, Huzur, s.40
Hocam -Recep Seyhan- Ahmet Hamdi Tanpınar’ın On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi isimli eseri için “Farklı zaman dilimlerinde iki defa okudum, onun kaleminden okumak diğer yazarlardan okumak gibi değil” demişti. Ne demek istediğini Tanpınar’ın eserlerini okudukça anlıyorum. Elbette yazar herkeste aynı etkiyi bırakmayabilir. Fakat benim gönlümdeki yeri bambaşka. Bunda Tanpınar’ın hüzünlü bir hayat yaşadığına olan inancımın da etkisi var. “Meyve bahçelerinde dolaşırken yavaş yavaş bir hülya adamı oldum.” diyen Ahmet Hamdi Tanpınar bugün yaşasaydı sanatçı kişiliği, günümüzün bu hoyrat, acımasız ve her şeyi bir çırpıda tüketen toplumundan nasıl etkilenirdi acaba? Değeri bilinir miydi diye de düşünmeden edemiyorum.
Tanpınar, sustuğu şeyleri roman ve hikâyelerinde anlatırken aslında hepimizin içinde birikenlerin de sözcüsü. Daha on dört yaşındayken annesini kaybetmiş. Tanpınar’ın hayatı bana, hep eksik kalmışlığın hâlini, hüznünü hissettirir. Onun gözünden dünyaya bakmak roman ve hikâye kahramanlarıyla bütünleşmek okuyucu olarak beni çok mutlu eden bir durum.
Tanpınar’ın Beş şehir isimli eserini Konya’ya giderken yolda okumaya başlamıştım. İlk defa göreceğim şehir beni daha görmeden kitap sayesinde çok etkilemişti. Bilhassa bir şehri bir kadına benzeterek anlatmış olması.
“Bu alışma bittikten sonra şehir yavaş yavaş size, tıpkı bugün için verebileceği her şeyi verdikten sonra, sizden uzakta geçmiş çocukluğunu ve gençliğini de hediye etmek isteyen, kesik, başıboş hatırlamalarla onları anlatan, güzel ve sevmesini bilen bir kadın gibi mazisini açar. Ve dinlediğiniz bu hikâyelerin arasından sevdiğiniz, güzelliğine ve olgunluğuna hayran olduğunuz kadını nasıl şimdi küçük ve nazlı bir çocuk, biraz sonra ürkek bir genç kız veya ilk aşkların, heyecanların içinde henüz çok tecrübesiz bir kadın olarak görür ve hiç tanımadığınız o günlere ait bin türlü sevimliliğin, cazibenin, tuhaflığın, korku ve telaşın, azabın arasından onu başka bir mahluk gibi sevmeye başlarsınız, Konya’yı…”
Beş Şehir, Tanpınar’ın kaleminden okuduğunuzda tadına doyulmaz bir maceraya dönüşebilir. İstanbul’a ve yazdığı diğer dört şehre onun gözünden bakmak, aktardığı bilgileri almak ve şehri yeniden yaşamak…
Kavrayış Yayınları internet sitesinin içerisinde okuduğum şu satırlar, Tanpınar’ın gözünden zamanın rüya ile harmanlanarak akışına ve okuyucusuna da derin bir hülyanın kapılarını açmasına güzel bir örnek benim için.
“Behçet Bey, büyülenmiş gibi uzun uzun bu parıltıya daldı. Bu ürpertici boşluktan kendisine gelebilecek şeyleri düşündü. Bu sade kendisi olmakla kalan ve yekpare uykusu ne bir ağaç ve yosun, ne de bir kuşkanadı veya el kadar bir gök, hülasa hiçbir arıza ile bozulmayan zaman parçasından birdenbire bütün bir mazi mazi fışkıracağı gibi, bin türlü ihtimalle yüklü bir istikbal de çıkabilirdi. Bu gece saatinde mücerret ve gayri şahsî bir göz gibi genişleyen bu su o kadar derin, o kadar karanlıktı… Kim bilir, belki de oradan hiçbir şey çıkmaz, fakat kendisi, biraz sonra geleceğini bildiği uykusunda, hiç fark etmeden ona gidebilir, etrafındaki çerçevenin girift süslerine kadar her şeyi derinliğine yutan, hepsinin üzerine buzdan kilidini vuran bu donmuş zamana gömülebilirdi.”
Türk edebiyatı denince akla ilk gelen isimlerden biri olan Tanpınar hakkında onun sanatçı kişiliğini anlatan pek çok cümle kurulmuştur ve daha pek çok eser kaleme alınacak, işlenecektir. Okumaya, yazmaya gönül veren iyi okurlar içinse Tanpınar, hep ilk sıralardaki yerini koruyacaktır.