ORMANLAR KRALI YÜCE ASLAN - Masal: Yusuf Özşahiner

ORMANLAR KRALI YÜCE ASLAN

Masal: Yusuf Özşahiner

Çok ama çok derin bir ormanda, çok yüce ve kudretli bir aslan varmış. Bulunduğu balta girmemiş ormanın tek kralı imiş… Ve bu aslan, karnı acıktığı zaman hiç zorlanmadan kendine hemen bir av bulur, karnını bir güzel doyururmuş… Lakin o yemeğini yerken etrafını her zaman çakallar sararmış. O da onların ne kadar zavallı olduğunu düşündüğünden onlara her zaman yiyebilecekleri, karınlarını doyurabilecekleri artıklar bırakırmış. Çünkü çakallar kendi başlarına avlanmak yerine, başkalarının rızkına konmayı daha çok severlermiş.

Öte yandan çakallar aslan uyurken bazen onun etrafına toplanır, hayranlıkla onu seyrederlermiş. Aslan ise çoğu zaman bunu fark edermiş ve onların kendi kudreti karşısında ne kadar korktuklarını görüp bundan çok hoşlanırmış. Çünkü çakalların hiç akıllarının olmadığını düşünürmüş. Bir diğer taraftan da bu kadar akılsız olmalarına rağmen bu kadar nasıl yayıldıklarını hep merak edermiş.

Oysa bilmiyormuş ki çakallar her zaman başkalarının yaptıklarından övünmeyi severmiş. Nadiren ortaya çıkan aslanlar gibi yürekli ve zeki çakallar ise tıpkı insanlarda olduğu gibi diğer çakalların altında ezilirlermiş. Çünkü aptal çakal, akıllı çakallara göre çok ama çok fazlaymış. Hemen hepsi baş çakalın birkaç güzel ve süslü sesle ya da çoğu zaman barbarlıkla, zalimlikle diğerlerini yönetmesinin ne kadar kolay olduğunu görünce hep şaşırırlarmış. Göz göre göre söylenen yalanlara; yüzyıllarca, hatta binlerce yıl boyunca insanlar gibi çakalların da neden baş çakallara inandığına bir türlü anlam veremezlermiş…

Bir sabah, aslan her zaman olduğu gibi çok acıkmış ve avını yakalamış… Ama bu sefer çok garip bir durum varmış: Etrafında hiç çakal yokmuş… Aslan da onları göremeyince buna çok şaşırmış. Öte yandan da bu seferlik avını rahat rahat yiyebileceği için sevinmiş. Zaten daha sonra da avını yavaş yavaş yemeye başlamış.

ORMANLAR KRALI YÜCE ASLAN - Masal: Yusuf Özşahiner

Ancak bir anda etrafına bir sürü çakal toplanmaya başlamış. Hatta o gün nedense diğer günlere göre biraz saldırgan görünüyorlarmış. Acaba insanlar gibi bir çıkar hesabı için kötülük peşindeler mi diye düşünmeye başlamış. Fakat birden kibirlenmiş ve “Ben çok yüce ve kudretli bir aslanım. Ormanların kralı benim. Avımı avladıktan sonra afiyetle yiyorum. Şu etrafımdaki çakal sürüsüne de bak. Ne kadar da zavallı görünüyorlar?” gibisinden düşünmeye devam etmiş. Ardından da “Üstelik hâlâ yanıma bile yaklaşmaya cesaretleri yok. Ben karnımı doyurduktan sonra benim artıklarımla beslenecekler.” diye düşüncelerine yenisini eklemiş.

Daha sonra avını yemeye başlamış. Ama bir süre geçmiş ve bu sefer de etrafına onun resimlerini çekmeye çalışan insanlar toplanmaya başlamış. O da bu yüzden “Etrafta yine beni çekmeye gelen insanlar var… Zaten uzun zamandır insanları inceliyordum: Bazıları benim gibi olsalar da birçoğu çakallara daha çok benziyorlar. Yani bazılarının hiç akılları yok. Üstelik o beyinsizler o kadar çoklarmış ki bir araya gelip hile-hurda ile Dünyaya hâkim olmuşlar, sanki. Sanki onlar da birkaç süslü, ilgi çeken kelime ile yönetim işlerini ele geçirip insanları sömürüyorlar. Vahşi olanlar bebekleri katlederlerken diğerleri ise kendi rahatlıkları uğruna onları ezik çakallar gibi bön bön seyrediyorlar. Çünkü zalim çakal oldukları için keyfe düşkün olanlardan asıl niyetlerini çok rahat bir şekilde gizliyorlar nasıl olsa?” gibi şeyler düşünmüş. Bir süre sonra da insanlar resimleri ve videolarını çekip oradan ayrılmışlar.

Yemeği bittikten sonraysa dinlenmek için uyuyabileceği bir yer aramaya karar vermiş.

“Neyse, yemeğim bitti. Gidip biraz istirahat edeyim. Yarın veya ne zaman acıkırsam tekrar avlanırım…” diye düşünürken gözü çakallara ilişmiş. “Şunlara bak, ne kadar da acınası haldeler…” diye düşünürken arka taraflardaki aslen korkak olsalar da uyanık oldukları için her zaman en büyük parsayı toplayan çakallar dikkatini çekmiş. Onları şöyle korkutucu bir bakış atarken “İnsanlar gibi buraları ele geçirmenize izin vermem. Çünkü buraların tek hâkimi benim. Güçlü ve adaletliyim. Kudretim karşısında hiç şansınız yok.” derken büyük bir kükreme atmış…

Bir süre sonra…

Aradan birkaç gün geçmiş. Aslan uyandıktan sonra yine ava çıkmış ve avını önüne alıp onu yemek için hazırlanmaya başlamış.

“Bu sabah hiç çakal görünmüyor etrafta. Avımı yine rahat rahat yiyeceğim, oh be.”

Sakin ve yavaş yavaş avını yemeye devam ederken “Hımm, bu avım da bugün tıka basa karnımı doyurdu.” diye düşünmüş.

Fakat etrafını yine ansızın çakallar sarmaya başlamış. Bu yüzden o da onları fark edince “Ama o da ne, yine doluşmuşlar sessizce çakallar. Başlarında da yine o iğrenç çakallar… Yüreğiniz varsa gelin, anca bir araya geldiğinizde ulursunuz; oysa hileleriniz benim üzerinde asla ve asla sökmez.” demiş ve başını kaldırıp onlara doğru ağzı kanlı olduğu halde büyük bir şekilde kükremiş.

Çakallar ise bu sefer ondan korkmamışlar. Bu yüzden o da birkaç kükremesine rağmen onların yaklaşmaya devam etmeleri üzerine artık çok sıkılmış. En güçlü yaşlarında olduğunu bildiğinden de avını bırakıp ayağa kalkmış. Şöyle en heybetli haliyle iyice bir gerinmiş. Ağzını açıp tüm ormanı korkudan titretecek derecede kükremiş. Etrafını saran çakallar dışında tüm hayvanlar oralardan kaçarlarken çakallar inatla kalmaya devam etmişler. Ama aslan, onların sevimsiz, uğursuz suratlarını ve seslerini çekmek zorunda değilmiş. Bu yüzden birden atak yapmış ve birkaçını öldürmek suretiyle hepsini korkutup uzaklaştırmaya karar vermiş. Ve birden hamleler yapmış ve birkaçını öldürmüş.

“Ben yüce ve kudretli bir aslanım. Bu çirkin çakallara saldırınca nasıl da korktular.” derken yan taraflardan ona gözlerini kısmış halde duran uğursuz bir çakal gözüne takılmış. “Dur, şuna da bir hamle yapayım.” demiş ve üzerine atlamış. Onu da öldürdükten sonra “Oh, keyfim yerine geldi… Nasıl da korkup dağıldılar.” demiş ve kükremeye başlamış.

Lakin çakallar çok geçmeden yeniden toplanmaya başlamışlar. Aslan da bunun üzerine yine kükrerken “Siz kim oluyorsunuz da etrafımı yine sararsınız?” demiş.

Aradan dakikalar geçerken de saldırmaya devam etmiş. Ancak çakallar artık dağılsalar da çabucak toplanıyorlarmış. Aslanı epeyce yorduktan sonra da üzerine hamleler yapmaya başlamışlar. Hatta bayağı yorduktan sonra ufaktan yaralamaya bile başlamışlar.

“Neler oluyor, saldırıyorum ama işe yaramıyor.” diye düşünürken şaşkınlıktan dikkati dağılmaya başlamış.

“Adları üstünde, “Çakal” bunlar… Nasıl da beni kandırdılar. Oysa babam bana ‘Onların önünde asla yemeğini yeme, etrafına toplanmalarına hiçbir zaman izin verme. İyi niyetli yaklaşır gibi görünseler bile uyanık ol. Onlar ki en büyük kötülüğü yaparlarken aslında hiçbir şey yapmıyorlarmış gibi davranır, dost olman için zorlar; kendilerine itiraz edersen de acımasızca saldırırlar,’ demişti. Ben ise heybetime ve aklıma güvenip yaşlı babamı dinlemeyerek tuzaklarına düştüm… Meğerse aylardır beni inceliyorlarmış?” derken ana damarından derin bir yara almış. Onları hilelerle yöneten korkak çakallar, geri kalarak bunun sevincini yaşarlarken en güçlü çakallar yeni hamlelerine başlamışlar ve sonunda…

Aslan, yorgunluktan yeterince bitap düştükten sonra gırtlağını en güçlü çakala kaptırıp son nefesini vermek üzereyken şunları söylemeye çalışmış:

“Babam defalarca söylemişti bana, ‘ÇAKALLARDAN DAİMA UZAK DUR!’ diye.”