MESUT KAPLAN’LA AZERBAYCAN’DA TEVFİK FİKRET KİTABI ÜZERİNE SÖYLEŞİ
SÖYLEŞEN: KÜBRA BAYRAKTAR
“Tevfik Fikret, karakteri ve sanatıyla etrafındaki insanları büyüsü altına alabiliyor.”
Öncelikle hayırlı olsun kitabınız. Yüksek lisans tezinizi kitaplaştırdınız. Ön sözde birçok yazar ve şairden bahsediyorsunuz. Tez konunuz için aralarından Tevfik Fikret’i seçmenizin sebebi nedir?
Çok teşekkür ederim, sağ olun. Türk edebiyatı, dünyanın en zengin edebiyatlarından biridir. Bu sebeple de içerisinde birçok değerli isim barındırmaktadır. Birbirinden değerli bunca isim içerisinden neden Fikret, sorunuza şöyle cevap vermiş olayım: Amerikalı yazar Mark Twain, “İnsan hayatında iki önemli gün vardır. Bunlardan ilki doğdunuz ikincisi ise de neden doğduğunuzu anladığınız gündür.” der. Her insan gibi doğduğum günü ben de hatırlamıyorum fakat en azından neden doğduğumu düşündüğüm gün, henüz bir lise öğrencisiyken önümde Tevfik Fikret’in Türk edebi-yatının belki de en romantik tınısına sahip olan ve,
“Küçük, muttarid, muhteriz darbeler
Kafeslerde, camlarda pür-ihtizâz
Olur dembedem neha-ger, nağme-sâz
Kafeslerde, camlarda pür-ihtizâz
Küçük, muttarid, muhteriz darbeler.”
mısralarıyla sürüp giden “Yağmur” şiiri vardı. O günden sonra hep Fikret’i araştırıp okudum. Beni çok etkilemişti şiiri, yaşamı, hayata bakışı… Onu okudukça daha çok öğrenme güdüsü oluştu ve daha iyi anlamaya başladım. Üniversite döneminde de aklımda hep Fikret hakkında çalışmak vardı fakat Türk edebiyatında belki de hakkında en fazla akademik çalışma hazırlanan ismi üzerine ne yapabilirim ki derken, Azerbaycanlı şair, Mehemmed Hâdi’nin “Fikret” isimli şiiri ile karşılaştım. Bu şiir de beni Fikret hakkında bir yüksek lisans tezi hazırlamaya götürdü.
Tevfik Fikret, Robert Kolejinde çalışmasaydı Amerika için yine de bu yeri edinebilir miydi sizce?
Tabii. Fikret’in Robert Kolej’inde çalışması, ona farklı coğrafyaların kapılarının açılmasına büyük olanak sağlamıştır. Fikret, orada hem modern eğitim anlayışını hem de kültürlerini öğrenmesinin yanında kendisinden etkilenen özellikle Amerikalı öğretmen ve yazarlar, Fikret’in ismini Amerika’ya taşımışlardır. Bu durumu sadece Fikret’in Robert Kolej’inde çalışmasına bağlamak doğru olmaz. Çünkü Fikret, adını yalnız Amerika değil, dünyanın farklı coğrafyalarına taşımayı başarmış bir isimdir. Eminim ki Fikret, kolejde çalışmasaydı da ismi Amerika’ya ulaşırdı.
Bahsettiğiniz üzere Tevfik Fikret yüksek kültürlü, centilmen ve vatansever biri. Tüm bunlara rağmen toplumumuzda kendisiyle ilgili gerekli bilgi birikimine sahip değiliz. Kendi toplumunda yerinin bu şekilde az oluşunu neye bağlıyorsunuz, yeterli çalışmalar çıkıyor mu bu konuda?
Çok doğru. Dediğiniz gibi Tevfik Fikret, sanatı, kişiliği ve felsefesi ile kendi çağının ötesinde bir isim. Kendi toplumunda yeterince bilinmemesi gibi bir fikrin doğru olduğunu pek düşünmüyorum. Çünkü bir önceki soruda da belirttiğim gibi Tevfik Fikret ismi, Türk edebiyat tarihinde hakkında en fazla bireysel ya da akademik çalışmanın, konferans, sempozyum, panel, süreli yayınlarda hakkında haberler konusunda önde gelen belki de ilk kişidir. Fikret’in toplumuz tarafından fikirleriyle benimsenmesi biraz uzun sürmüştür evet, fakat bu da onun bizlerden çok farklı bir zihin dünyasında yaşamasının bir neticesi diye düşünüyorum. Nitekim Fikret’in hem yaşamı hem de sonrasında kendisinden sonraki yazar ve şairlerimize baktığımızda ondan etkilenmeyen isim bulmak çok zordur.
Tevfik Fikret hakkında Moskova’da yayımlanan kitabın siyasi amacı olup olmadığı ile ilgili somut ne söyleyebilirsiniz?
Rusya’da, Tevfik Fikret hakkında yayımlandığını bildiğimiz ilk çalışma; Azerbaycanlı yazarlar Ali Ejder Saidzade ve Zeynetullah Nuşirevan’ın 1923 yılında hazırlamış oldukları “Tevfik Fikret, Müntehap Parçalar” isimli kitaptır. Bu kitapta Tevfik Fikret’in şiirlerinden seçilmiş eserleri ve “Müdüriyetten”, “Tevfik Fikret ve Hayatına Dair Kitabiyat” ve “Tevfik Fikret’in Sınıfı, İçtimai Ehemmiyeti Hakkında Mütalaalar” isimli yazılar bulunmakta. Kitapta, bizim de dikkatimizi celbeden bu konu, yani kitabın bir siyasi amaç güdüp gütmediği konusu oldu.
Zeynetullah Nuşirevan, kitapta, “Tevfik Fikret hayatının henüz bütün tekamül safhatını ikmale vakit bulamamış bir Jean-Jacques Rousseau Fikret, Rousseau’nun yaşadığı mütekamiş kapitalimizm ve istismar memleketinde yaşamış olaydı -bundan hiç şüphe etmiyoruz- ya ikinci bir Jean-Jacques Rousseau ve yahut birinci Rousseau’nun büyük bir arkadaşı olurdu; tabir-i diğerle eğer Türkiye’deki iktisadi inkışafın bugün almakta olduğu şeklini, zulm ve istismarın, sınfi mücadele hamlelerin bugünkü haşin başlangıcına şahit olabilmiş olaydı elbet Türkiye’ni Jean Jean Rousseau olurdu. Hayatları itibarlarıyla bu kadar benzeşme ve ayrılık dereceleri gördüğümüz Tevfik Fikret ile Jean-Jacques Rousseau arasında ölüm ve akıbet itibariyle de aynı müşahebeti ve cüzz’i farkı buluruz. Bu iki koca insanın her ikisi zulme, hıyanete, kizb ve riyaya karşı bağırarak mazlumlara karşı kalplerinin bütün pak ve sıcak mühübbet ve meclu beyitlerini güneş nuru gibi serperek öldüler. Onlar öldü fakat onların hoş sedaları bu kubbede hâlâ çınlamaktadır ve çınlayacaktır.” diye bahseder.
Fikret, burada olduğu gibi kitabın genelinde de bir halk kahramanı olarak belirmekte. Öte yandan özellikle seçilen şiirlerin kolaylıkla kendi siyasi propagandalarına uydurulabilmesi de dikkate değer diğer bir konudur. Bunula ilgili son olarak da kitabın kapağında, o dönem Sovyetler Birliğinde kendi siyasi çıkarları doğrultusunda yayımlan kitaplarda bulunan önemli sloganı: “Dünyanın bütün yoksulları birleşiniz.” ibaresi de bunu kanıtlar mahiyette olduğu kanaatindeyim.
Fikret’in devrimci ruhunu ve siyasi bakış açısını düşündüğümüzde bunu sanat hayatındaki izlere de taşıdığını görüyoruz. Peki, bu durum onun tanınması için bir avantaj mıydı yoksa toplumdaki konumu itibariyle dezavantaj mı?
Aslında Türk edebiyatı bazında baktığımızda şair ve yazarlarımızın önemli kısmı ile ilgili “söyledikleri gibi yaşamamak ya da yaşadıkları gibi söylememek gibi” durumlar olduğunu belirtmek gerekir. Toplumlarda da söyledikleri ile ölümsüz bir hal alan şairler de özü sözü bir olmak, onların değerlerine değer katmaktadır. Tevfik Fikret özelinde bu duruma bakacak olursak. Edebiyat tarihimizde yaşantısı, söyledikleri ve hayat görüşü örtüşen ilk birkaç isimden biri olduğu şüphesizdir. Tevfik Fikret, kalemini her zaman hak ve halk için doğru bellediği yolda kullanmıştır. Onun için doğruluk, şaşılacak bir durumda olmazdı. Nitekim Tevfik Fikret hakkında yanlı ya da karşıt düşüncede hazırlanmış bütün çalışmalarda ya da söylenmiş bütün sözlerde onun karakteri, yaşamı, siyasi ve dini bakış açısının birbiriyle örtüştüğü belirtilir. Şüphesiz bu durum da Fikret’in yüz yıldır ülkemizde ve ülke sınırlarının dışında tanınmasını ve yaşamasını sağladığı sonucunu ortaya koyar.
1926 yılında Bulgaristan’da Nakovalnya dergisinin bir sayısında Fikret’in şiiri için Victor Hugo’yu hatırlattığı söyleniyor. “Onun şiiri merhamet ve hümanizm ile aşılanmış, zengin ve ahenklidir.” diye de belirtilmiş. Bu bağlamda söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Aslında Tevfik Fikret ile ilgili yurtdışında yapılan tüm yayınlar çok dikkat çekicidir. Sizin de belirttiğiniz gibi Bulgaristan’da yayım yapan Nakovalnya dergisi, onu özellikle hümanizm içerikli şiirlerinden dolayı Victor Hugo’ya benzetir. Bu, çok doğru bir tespittir aslında. Çünkü Fikret, Victor Hugo’yu takip ettiği gibi şiirlerinden de esinlenmiştir. Bunun en büyük ispatı ise “Joyeus Vie” şiirinden hareketle yazmış olduğu ünlü “Han-ı Yağma” şiiridir. Lakin şu unutulmamalıdır ki Fikret’le ilgili bu tarz benzetmeler yalnızca bundan ibaret değildir. 1923 yılında Sovyetler Birliği’nde yayımlanan “Tevfik Fikret Müntehap Parçalar” kitabında da Zeynetullah Nuşirevan, Fikret’i Jean-Jacques Rousseau’ya, Tolstoy’a, Mehmet Emin Resulzade ise 1917 yılında Açık Söz’deki yazısında Fikret’i Emile Verhaeren’e benzetiyor.
Kitabınızda Tevfik Fikret’in Amerika, Rusya, Bulgaristan, Kırım, Kıbrıs ve Mısır edebiyatı ve toplumunda etkilerinden bahsediyorsunuz. En kapsamlı şekliyle Azerbaycan’da Fikret’in yansımasını ele almanızın bir sebebi var mı? Sonrasında araştırma yaparken bu konuyla ilgili sizi en çok etkileyen şey veya şeyler nedir?
Hazırlamış olduğumuz bu çalışma, modern Türk edebiyatının ilk temsilcilerinden bir isminin sınırların ötesinde edindiği yeri göstermesi açısında bir ilk taşımaktadır. Bu sebeple bunu değerli görüyorum. Tevfik Fikret, dediğiniz gibi çok farklı ülkelerden yer edinmiş ve sanatı saygı görerek yayılmıştır. Neden Azerbaycan sorunuza gelecek olursak da; Modern Azerbaycan edebiyat tarihinde nereye bakarsak Fikret’i görmemizdendir. Azerbaycan’daki ders kitaplarından bütün şair ve yazarlarına hatta halk arasında bile şaşırtıcı derece bir yer edindiğini görüyoruz. Bu denli çok malzemenin olduğu bir ortamda elbette ki Azerbaycan’ın öncelikle ele alınması kaçılmaz oldu bizim için.
Çalışma sırasında bizi en çok etkileyen birçok şey oldu fakat bunlardan ikisi her zaman anlattığım ve anlatacağım örnekler olacaktır. Bunlardan ilki Sovyetler Birliği ile yapılan savaşlarda ölen Azerbaycanlı askerlerin ceplerinden Tevfik Fikret’in “Rübâb-ı Şikeste” ve “Halûk’un Defteri” şiir kitaplarının çıkması. Bir diğeri de yine Rusların Azerbaycanlı vatandaşları esir olarak tuttukları hapishanelerin duvarlarında Tevfik Fikret’in şiirlerinin de Azerbaycanlı şairlerin şiirleri ile birlikte yazılıyor olması:
“Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa,
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır;
Göz yumma güneşten, ne kadar nûru kararsa
Sönmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır.”
Şelale ve Açık Söz dergilerinin bahsi ülkemizde pek edilmiyor sanırım. Sizce bunun sebebi nedir?
Şelale ve Açık Söz, Azerbaycan’daki önemli süreli yayınlardan yalnızca iki tanesidir. Bunların yanı sıra özellikle Füyuzat dergisi vardır ki bizdeki Servet-i Fünun dergisinin karşılığı diyebiliriz. Bunların dışında, Rehber, İrşad, Basiret, Tekâmül gibi daha birçok yayın sayabiliriz. Bunlardan ülkemizde pek bahsedilmiyor olmasının tek cevabı, araştırma ve öğrenmeye kapalı olmamızdan başka bir şey değildi. Hâlbuki Azerbaycan hem Osmanlı hem de Cumhuriyet döneminde edebi ve sosyal anlamda çok sıkı bir ilişki içerisinde bulunmuş önemli bir coğrafyalardır.
Tevfik Fikret’in Azerbaycan’da hem edebiyat camiasında hem de halk tarafından kabul görmesinin sebebi neydi?
Tevfik Fikret’in isminin ulaştığı bütün coğrafyalarda kabul görüp yer alması aslında aynıdır. Tevfik Fikret’in bu toplumlarda benimsenmesi, onun özellikle şiirlerinde değindiği konulardır. Azerbaycan genelinde baktığımızda aynı zamanda ilk Türk Cumhuriyeti olan Azerbaycan, hürriyet, eğitim, modernlik gibi birçok konuya çok uzun yıllardan beri aşinandır. Halkın haksızlığa karşı olması, kadın hakları, yoksulluk, hümanizm Azerbaycan için önde gelen konulardır ki Azerbaycanlı şairler de bu konulara özellikle Tevfik Fikret’ten esinlenerek yer vermişlerdir. Fikret’in bu konuları şiirlerinde sürekli işliyor olması da onu Azerbaycan halkı arasında özel kılar.
Azerbaycan’da olan Tevfik Fikret etkisinin Türkiye’de olmamasının sebebi olarak kendi toplumunda yeterince anlaşılamadığını belirtiyorsunuz. Fikret sizce kendi toplumu tarafından neden anlaşılamadı?
Anlaşılamadı demektense anlaşılması biraz uzun sürdü diyelim. Tevfik Fikret’in anlaşılmasının böyle uzun sürmesi, öncelikle 1930’lu yıllarında sonu ve 40’lı yılların başındaki Tevfik Fikret hakkında yapılan karalama propagandaları diyebiliriz. Fakat Azerbaycan’da Fikret’in bu kadar sevilmesi ve sayılmasının cevabı da bir önceki soruda zaten yer alıyor.
Kitapta görüyoruz ki Azerbaycan’ın Tevfik Fikret’i kabul etmesinden öte Azerbaycanlı Tevfik Fikret olarak anılan Mehemmed Hadi var. Fikret’in Hadi üzerinde bu etkisi sizce neden?
Tevfik Fikret hakkında yıllardır söylenen birçok olumlu yahut olumsuz sözler vardır. Fakat Fikret sevilsin ya da sevilmesin ne denli güçlü bir karakter olduğu vurgulanır. Bunu da Fikret’i görmüş ya da onunla tanışmış olan diğer edebiyatçıların anılarında görebiliyoruz. Tevfik Fikret, karakteri ve sanatıyla etrafındaki insanları büyüsü altına alabiliyor. Romantik Azerbaycan edebiyatının önemli temsilcilerinden olan Mehemmed Hadi ise bir dönem İstanbul’da yaşıyor ve Servet-i Fünun topluluğu içerisinde nüfuz edip eserler ortaya koyuyor. Tevfik Fikret de Azerbaycan’dan gelen genç şair Mehemmed Hadi’ye özel bir ehemmiyet gösterip ilgilenir. Bu sebepledir ki Hadi’nin, eserlerini incelerken her şiirde Tevfik Fikret’i görebiliyoruz.
Bu çalışmayı Fikret’in kendi toplumu dışında toplumlarda ele aldınız. Böyle bir çalışmayı Türk edebiyatındaki etkisi üzerinden müstakil bir eser de yazmayı düşünüyor musunuz?
Kesinlikle düşünüyorum. Çünkü Tevfik Fikret’i hem yaşamında hem de sonrasında Türk edebiyatının diğer temsilcilerinin sanatlarında görmek mümkündür.
Mahur Beste Dergisinin 11. Sayısından alınmıştır.
Mahur Beste Dergisi İmtiyaz Sahibi & Genel Yayın Yönetmeni: İsmail Turan