Yazı: İsa Gül Bir yayınevine girip raflarda dizili olan kitaplarla göz göze geldiğimizde, geçmişin kokularını tattığımız sahaflarda sergilerdeki kitaplarla birbirimize bakıştığımızda, yüzlerce kitabı bir arada görme imkânını bulduğumuz kitap fuarına dalıp stantları tek tek gezdiğimizde; bazı kitapların göz kıpmasıyla karşılaşmışızdır. Büyülü dünyasında nefeslenmeyi ister istemez benimsemişizdir. “Benim dünyama dalmalısın, satırlarımda dolaşmalısın” gibi seslenmelerini duymuşuzdur. İç sesimiz de, “almalısın, okumalısın, üzmemelisin, dinlemelisin” gibi sessiz teşviklerde bulunmuştur. Kitabı almadan geçip gidersiniz. Diğer kitaplarla konuşur, dertleşir, elinize alır sayfalarında…
Kategori: Sevda Deniz K.
Sevda Deniz K.
Görkem’in okul çantasından cüzdanını çıkarırken keyfi yerindeydi. İçinde para yoktu ama birazdan olacaktı. Babasıyla birlikte buldukları gizli yerdeydi. Apartmanın arka bahçesinde etrafı taşlarla çevrili bir çam ağacı vardı. Arka taraftaki taşı kaldırınca küçük bir oyuğun içine babası bir poşete sardığı parayı her gün bırakıyordu. Ayakaltı bir yer olmadığı için baba oğul için güvenliydi. Neden böyle gizli iş yaptıklarını da yalnızca annesi bilirdi. İki odalı küçük evlerinde kendilerine ait özel bir alanları yoktu. Babaanne ve dedesiyle birlikte yaşıyorlardı.…
Şimdi bir ağacın altında oturmuş onu düşünürken buluyorum kendimi. Uzun saçları özenle taranmış ve arkadan sıkıca bağlı. Sanki bir tel saçı serbest kalsa onun o kusursuz görünümünü bozacakmış gibi. Her şey bir düzenin içinde olmalıydı ona göre. Dağılsın istemezdi ne eşyaları ne de duyguları. Üniversitedeki en yakışıklı gençlerden biri olmasına rağmen bunun farkında değildi ya da umursamıyordu. Hayranlık dolu bakışlar, yanında görünmek için etrafında dolaşan kızlar vardı. Onlara da aldırdığı yoktu. Aklı fikri kitap okumak ve dersleriydi.…
Öykü: Sevda Deniz K. Ben de vardım. İlk sesi yakaza hâlinde, yatağında sağa sola dönerken duydu. Yastığından anlamsız sesler geliyordu. Pa pa pa pa pa pam pam pa paaaaaa paaaaaam pa pa… Aldırmadı. Uyku ile uyanıklık arasında duymuştu. Tekrar derin bir uykuya daldı. Uyandığında ne sesi ne de rüyalarını hatırladı. Her zaman yaptığı gibi penceresini açtı. Gökyüzüne bakarak içine derin bir nefes çekti. Fıııııııııuuuuuuuuuuu fııııııııııııuuuuuuuf fuuuuuuuuuuıııııııııv… Islığa benzeyen uğultuyu duyunca, sabahın köründe duyduğu sesi hatırladı. “Tövbe, tövbe!…
Öykü: Sevda DENİZ K. Mutfağın ortasında elinde bıçakla niye durduğunu bilmiyordu. İçi boşalmıştı sanki. Bir dakika öncesi yoktu. Hatırlamıyordu. Gözü masaya ilişti. Maydanozlar beyaz porselen tabakta, çay ince belli bardakta, zeytin, peynir ve çeşitli kahvaltılıklar el sürülmemiş olarak kahvaltı sofrasında öylece duruyordu. Dizleri titriyordu. Omuzlarında ve ellerinde başlayan bir uyuşma bütün vücudunu sarmaya başlayınca en yakınındaki sandalyeye çöker gibi oturdu. Bıçağı masanın üzerine bıraktı. Başı ellerinin arasında bir süre öylece kaldı. Derin bir uykudan uyanır gibi ani…
Öykü: Sevda Deniz K. Yağmuru cebime doldurdum. Ağırlık yapmasın diye de üstüne gözyaşımı eklemedim. Ardından bir sandığa kilitledim bütün cümleleri, sesleri… Bir de küçük renkli taşlara işlediğim fısıltılar vardı, peşimi bırakmayan. Kimin canını yaktığını düşünmeden nereye olursa savurdum o taşları. Geride bıraktıklarımı da yaşlı bir kadının anlatacağı hikâyelere emanet ettikten sonra hazırdım artık. Serçelerin ayak izlerini takip etmeye başladım. O kadar hafifledim ki… Arada kuşların kanatlarını da alarak mavinin, yeşilin, morun her tonuna -gökkuşağının içine- karıştım. Yolculuğa…
Öykü: Sevda Deniz K. “Şuna bak ya umurunda bile değil. Oğuz, oğlum hey sana diyorum! Cevap alamayınca iyice sinirlendi. “Salak ya.” Oğuz, okulun merdivenlerini hiç acele etmeden indi. Kendisinden üç yaş büyük olan abisine, “Salak değilim.” dedi kendinden emin. “Ben bir iyilik meleğiyim, kambur değilim. Annem sırtımdaki o çıkıntın kanat yeri olduğunu söyledi.” İçi rahattı, gülümsedi. Dökülen ön dişleri bile yüzünü kaplayan tebessümün güzelliğini bozamadı. “Tatlım, istersen eve ben bırakabilirim seni.” Necla Teyze, ne zaman yanlarına gelmişti…
Deneme: Sevda Deniz K. Tanpınar’ın zamanı aşarak bize anlattıklarına hassas bir gözle bakılmalı ki okuduklarımız bize bir hayat tecrübesi olarak dönsün. Elimde Saatleri Ayarlama Enstitüsü, dalıp gidiyorum. Arkadaşım, “Saatleri Ayarlama Enstitüsü, ilk gençlik yıllarımda sadece okuma açlığıyla okuyup bitirdiğim, bende bir etki ve hatıra bırakmayan kitaplardan biridir” dediğinde, doğrusu şaşırmıştım. Fakat okumaya başladıktan sonra anladım ki bu kitap öyle bir çırpıda okunup bitirilecek bir eser değil. Eğer kahramanları benimsenip onunla bir bağ kurulmaz ise kitabı yarım bırakma…
Öykü: Sevda Deniz K. Deniz kenarında gördüm onu. Sağ dizini neredeyse çenesine değdirecek kadar bükmüş -dirseğinden aşağısı yoktu- sağ koluyla dizi arasına sıkıştırdığı ipin ucuna, sol eliyle simit bağlamaya çalışıyordu. Yanında onun yaşlarında sarı saçlı üstü başı perişan başka bir çocuk daha vardı. Kendi kendine –türküydü galiba- bir şeyler mırıldanıyordu. Hemen yanlarındaki banka oturdum. Onun acemi hareketlerle çabalamasını seyretmeye başladım. Kendimden biliyordum çocuğun gayreti boştu hem de en acıklısından. İnsan eksiğini bilir ama yokmuş gibi davranırsa sonuç…