YAVUZ, KUTSAL EMANETLERİ RÜTBE VE UNVAN ALAMETİ OLARAK GÖRMEDİ
İslam âleminin idaresi ile Mekke ve Medine’nin hizmetini devralan Yavuz Sultan Selim, Efendimiz’den (sas) kalan Mukaddes Emanetleri Topkapı Sarayı’nda muhafaza etmiş fakat bunların rütbe alameti olarak görülmesine karşı çıkmıştı.
Büyük Türk cihangiri Yavuz Sultan Selim, Mısır seferi dönüşü Kölemen Devleti’nin, Abbasi Hilafeti’nin ve Hicaz Emareti’nin hazinelerinden intikal eden emanetleri de beraberinde İstanbul’a getirdi. Ancak Topkapı Sarayı’nda büyük bir hürmet ve itina ile muhafaza edilen İslam dininin çok değerli hatıralarının tamamının nasıl toplandığı hakkında bilgi veren belgeler yok denecek kadar azdır. Bazı kaynaklar ve özellikle Evliya Çelebi Seyahatnamesi bu konu ile alakalı bilgiler vermekte ise de bunlar tatmin edici olmaktan uzaktır. Ahmet Rasim konuyu, “Yavuz Sultan Selim Mısır’ı fethedip o zaman oraya sığınmış olan Abbasi Halifesi Mütevekkil’i İstanbul’a getirdikten ve halifeliği ondan devraldıktan sonra, Mekke Emiri Seyyit Berekâtoğlu Şerif Ebu Nûmey, Mekke’de bulunan Emanât-ı Mübarekê’yi de Hilafet makamı olan İstanbul’a, Yavuz Sultan Selim’e göndermiştir” diyerek Osmanlı Tarihi isimli kitabında kaydetmiş ve Mukaddes Emanetlerin uzun bir listesini vermiştir. Bu liste bugünkü envantere kayıtlı eserlerle nispeten uyuşmaktadır.
Yavuz’un ruznamecisi olan Haydar Çelebi’nin Haydar Çelebi Ruznamesi isimli iki ciltlik el yazması eserinde Mısır seferini bütün teferruatıyla anlat- masına rağmen, Mukaddes Emanetlere dair bilgi vermemesi şayanı dikkat bir konudur. Anlaşıldığı kadarıyla İslam âleminin idaresi ile Mekke ve Medine’nin hizmetini fiilen devralan Yavuz, unvanların ve merasimlerin zahiriyle övünmek istememiştir. Aynı şekilde Hazreti Peygamber’den (sas) kalan hatıralara da hususî bir önem verip Topkapı Sarayı’nda kendi yaşadığı mekânda muhafaza edilmesini sağlayarak asırlarca devam edecek bir gelenek başlatmasına rağmen bunların zahirî rütbe alameti olarak telakki edilmelerine gönlü elvermemiştir (Topkapı Sarayı’nda Peygamber Efendimiz’e hürmeten 24 saat aralıksız Kur’an-ı Kerim okunması hadisesi o tarihten günümüze kadar devam etmektedir). Mısır seferi dönüşü halk muzaffer kumandanı heyecanla beklerken, onun gece yarısı kayıkla boğazı geçip saraya gizlice girmesi de bu tutumuna bir örnektir.
- Yüzyılın tanınmış tarihçilerinden Gelibolulu Mustafa Âli, Künhü’l Ahbar isimli eserinde sadece Sancak-ı Şerif’in Şam’dan 1594 yılında İstanbul’a getirilişini ve Harem-i Saadet’e alınıp ziyarete vaz’ edildiğini anlatmaktadır. Diğer eserler hakkında ise bilgi vermez.
- Asrın başlarında kaleme alınan Züb- detü’t Tevarih ise Has Oda’daki Eşyâ-yı Müteberrike’nin Sancak-ı Şerif, Hırka-ı Şerif, Hz. Peygamberimiz’in kılıçları, yayı, Hz. Ebubekir (ra), Hz. Ömer (ra), Hz. Osman (ra) ve sahabe kılıçlarından ibaret olduğunu yazmaktadır.
Kavânîn-i Osmani ve Rabıta-i Asitane adlı esere göre, Has Oda üç-dört odayı havi olup biri kubbeli ve ocaklı idi. Taht-ı Hümayun ve Hırka-ı Şerif, Dendan-ı Saadet ve diğer bazı Eşya-i Mübareke burada muhafaza edilmekteydiler.
Sonraki yıllarda değişik yayınlarda büyük çoğunluğunun görsel ve metin olarak yayımlandığı emanetlerin toplam sayısı, Topkapı Sarayı Mukaddes Emanetler Bölümü, 21 numaralı envanter defterindeki kayıtlara göre 600 adedin üzerindedir. Bunların yanı sıra sarayın hazine, silah, kumaş ve kütüphane gibi bölümlerinde de esasen emanet niteliğini haiz birçok eser kayıtlıdır.
Bu hatıralardan Hz. Peygamber’e ait olanlara “Emanet”, diğer İslam büyükleri ile mukaddes mekânlara ait olanlara ise “Teberrükat” denilmiştir. Günümüzde hepsine birden verdiğimiz “Mukaddes Emanetler” isminin geçmişte kullanılan şekli ise “Emânât-ı Mübâreke”, yani “Mübarek Emanetler”dir. Ecdattan kalan kayıtlardaki bu isimlendirmede, eşyaya kutsiyet atfetmekten uzak, fakat Allah Resulü’yle ne surette olursa olsun irtibatlı eşyanın onun bereketinden nasipsiz kalmayacağı yönünde müdrik bir anlayış kendini göstermektedir. Mukaddes Emanetler sanat ve tarih açısından da dünya çapında birer kıymettir. Bu mukaddesatın muhafazasında şimdiye kadar gösterilen itina ve ananeye hürmet sonsuzdur. Türk milleti var oldukça bu kutsal vazifeyi sevgi, saygı ve hürmetle yerine getirmeye devam edecektir.
Hilmi AYDIN
Bakırköy Rıfat Ilgaz Halk Kütüphanesi Müdürü
• Derin Tarih Dergisinin Ekim-2020 sayısından alıntıdır.