YEDİ TAVŞAN, BİR BAYKUŞ, BİR KUŞ
Masal: Elif GÜLTEKİN
Uçsuz bucaksız bir ormanın ortasında, tepesi yassı kocaman bir dağ yükselirmiş. Yerliler, “Gagguminki” derlermiş bu heybetli dağa. Gagguminki “Kocadağ” demekmiş.
Kocadağ, mutluluk kaynağıymış tüm canlıların. Çobanlar eteklerinde coşkuyla keçilerini otlatır, kuşlar başında neşeyle uçar, yuvalarını kurarmış. Patikasından insancıklar ve hayvancıklar güvenle geçip gidermiş. Yassı başını pamuk gibi sararmış bulutlar, bırakmazlarmış.
Kocadağ’ın zirvesinde tılsımlı ulu bir ağaç varmış. Yerliler “Norya” derlermiş bu ulu ağaca. Norya “Tılsımlı Ulu Ağaç” demekmiş. Kocadağ’a nice güzellikler katan, onu değerli kılan da bu güzel ağaçmış.
Mavi yapraklı, mor gövdeli, çiçeklerinden bin bir ağacın kokusu yayılan, dallarından gökteki yıldızların ışığı saçılan, dokunulması yasak ulu ağaç.
Günlerden bir gün bitivermiş bu güzellikler. Yaramaz bir kuş tılsımlı ulu ağacın dalına konuvermiş. Kuş kanatlanmış kendini kurtarmış da, olan insancıklara, hayvancıklara, Kocadağ’a, Kocaorman’a olmuş. Geçivermiş mutlu, sevinçli günler. Kuşlar uçuşmuş, bulutlar dağılmış. İnsancıklar, hayvancıklar yuvalarına kaçışmış. Dağın başında peyda olmuş koca bir ejderha. Tılsımlı ulu ağaç yok olmuş.
-Tılsımlı ağaç yok!
-Tılsımlı ağaç kaybolmuş!
-Tılsımlı ağaç nerede?
-Tılsımlı ağaç ejderha olmuş.
Günler geçmiş ama ejderha hâlâ yerli yerindeymiş. Kimsecikleri dağa yaklaştırmıyor, etrafa büyük bir korku salıyormuş. Bir çare arayan herkes, ejderhanın gücünden yılıyormuş. Homurdanarak ve korkunç sesler çıka-rarak, yeri göğü sarsarak ve zehirli gazlar soluyarak.
Kocadağ kısa zamanda, yassı başında kuşların uçmaz, etrafını saran pati-kasından kimseciklerin geçmez olduğu ıssız bir dağa dönüşmüş. Öyle ki bulutlar bile başına konmuyor, yaklaşmıyorlarmış yanına.
Huzur kalmamış Kocaorman’da. Yağmurlar yağmaz, bitkiler yeşermez ol-muş. İnsancıklar, hayvancıklar açlıktan kırılıp, susuzluktan perişan olmuşlar. Çaresiz kalıp, akın akın göç etmişler başka diyarlara.
Sekiz hayvan kalmış kala kala koca ormanda. Bu güzel ormanı ve dağı bırakamamış, bir umut kalmışlar geride. Her gün yeni yollar arıyor, her gün hayatta kalma mücadelesi veriyorlarmış.
Yedi tavşan, bir baykuş, yedi tavşan, bir baykuş.
Günler geçmiş ama ejderha hâlâ yerli yerindeymiş. Üstelik gitmeye de hiç niyeti yokmuş. Homurdanarak ve korkunç sesler çıkararak. Yeri göğü sar-sarak ve zehirli gazlar soluyarak.
Bir gün baykuş dayanamayıp yollara düşmeye karar vermiş. Günlerdir okuduğu eski kitaplardan bir fikir edinmiş besbelli. Giderken arkadaşlarına, “Beni bekleyin ve umudunuzu kaybetmeyin.” demiş sadece.
Birbiri ardınca yedi dağ geçmiş, yedi ormanın gölgesinde serinleyip, yedi ırmağın suyundan içmiş. Sormuş soruşturmuş tüm bu yollar boyunca, en sonunda aradığı kuşu, gümüş renginde köpükler saçan bir ırmağın yanında, “Norya”ya benzeyen tılsımlı bir ağacın gölgesinde bulmuş. Bu kuş, Kocadağ’ın başına Tılsımlı Ulu Ağaç’ın tohumunu atan, ona can suyunu veren kuşmuş. Diğer kuşlara benzemez, garip bir şapka takar, yanında hep garip bir alet taşırmış. Tılsımlı yedi ağacın tohumunu, dünyanın yedi güzel yerine atan da oymuş.
Artık unutulmuş bir dil ile konuşmuş baykuş. Aynı dille cevap vermiş kuş. Olan biteni, başlarına tüm gelenleri anlatmış baykuş. Dikkatle dinlemiş kuş. Birlikte yola çıkmışlar. Yedi ırmağın suyundan içip, yedi ormanın gölgesinde serinlemişler. Yedi dağı geçip, en sonunda Kocaorman’a varmış-lar.
Günlerdir baykuşun gelmesini bekleyen tavşanlar, onları görünce çok sevinmişler. Baykuş arkadaşlarına olan biteni anlatmış. Sevinçlerini bastırıp hep birlikte bir güzel plan yapmışlar. Sonra da işe koyulmuş her biri. Gece boyunca uyumamışlar.
Yedi tavşan, yedi ulu ağacın kapısını çalmış, yedi ulu ağaç, yedi tavşana özsularını vermiş.
Tavşanlar çember olmuş baykuşla kuşun etrafında. Baykuş iksir hazırlarken, kuş hiç durmadan tılsımlı sözler mırıldanmış. Güneş doğmadan iksirleri hazırmış.
Sabahın ilk ışıklarıyla ve ejderhanın homurtuları arasında, yedi tavşan ve bir baykuş kulaklarını tıkamış. Kuş çantasından garip bir alet çıkarmış, sıra ile Kocadağ’a doğru yürümüşler.
Yedi tavşan, bir baykuş, bir kuş.
Issız patikaya geldiklerinde, garip aleti üfleyerek çalmaya başlamış kuş. Öyle güzel çalıyormuş ki ejderha bile bu sesi dinlemeye koyulmuş. Yeri göğü sarsmayı, zehirli gazlar solumayı durdurmuş. Yedi tavşan, bir baykuş, bir kuş, dağın zirvesine kadar hiç korkmadan çıkmışlar. Orada her şey bekledikleri gibiymiş. Derin bir uykuya dalmış ejderha.
Garip aleti çalmaya devam etmiş kuş. İksiri ejderhanın üzerine döküyor-muş tavşanlar. Tılsımlı sözler mırıldanıyormuş baykuş.
Bu böyle gün batıncaya kadar devam etmiş. Ormana dönmüş dokuz kahraman. Sabaha kadar uyuyamamışlar heyecandan.
Günün ilk ışıklarıyla dağın zirvesine çıkmışlar. Bulmuşlar ejderha yerine tılsımlı ulu ağacı. Sevinçten yere göğe sığamamış, dans etmişler tılsımlı ağacın çevresinde. Şarkılar söyleyerek, üç gün üç gece.
“Kocadağ’ın başında tılsımlı bir ağaç
Mavi yapraklı, mor gövdeli
Çiçeklerinden bin bir ağacın kokusu yayılan
Dallarından gökteki yıldızların ışığı saçılan”
Mahur Beste Dergisinin 10. Sayısından alınmıştır.