Hilmi Yavuz, 1936 İstanbul doğumlu, günümüz şair ve yazarlarındandır.

HÜZNÜN ŞAİRİ HİLMİ YAVUZ İLE RÖPORTAJ

Röportaj: İsmail Turan


Hayatta hiçbir şey için geç kalınmamıştır diyorsanız, bugünü ve genç okurları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Genç okurlara ‘geç kalmışlık’ yakışmaz; -hatta bizim gibi yaşlılara bile! Değerlendirmeye ‘değer’ olan genç okurlarsa, elbette ‘nitelikli okurlar’dır.

Şiir, felsefe, anlatı, deneme gibi birçok türde eserler kaleme aldınız. Hangi tür veya türlerde kendinizi daha rahat ifade ettiğinizi düşünüyorsunuz?

Bu türlerin her birinin kendine özgü ifade biçimleri vardır. Bu ifade biçimleri içinde en zor olanı, elbette şiirinkidir. Şunu da ekleyeyim: Çelişkili görünecek, ama zordur şiir elbette, -yine de o zorlukta bile kendimi rahat hissetmişimdir. (Şiir zordur, çelişkili görünecek ama yine de o zorlukta bile kendimi rahat hissetmişimdir.)

Romanda ve hikâyede bariz etkilerini gördüğümüz postmodernizmin şiire de etkileri olmuş mudur, varsa birkaç örnek verebilir misiniz?

Elbette postmodern şiirler yazıldı: Ben de yazdım. Nitelikli okur, tecessüs sahibi olan okurdur: Dolayısıyla, çaba gösterip hangisi ya da hangileri olduğunu aramaları gerekir. Öyle hazıra konmak yok!

Sait Faik’in “Yazmasam deli olacaktım,” sözü ya da Ercan Yılmaz’ın “Yazı acıyı hafifletir,” dediği gibi şair ve yazarlar yazmak üzerine birçok şey söylemiş ve yazmanın bir kurtuluş yolu olduğunudillendirmişler. Sizin yazmak üzerine bir aforizmanız var mı? Yazmak dünyaya karşı bir reaksiyon mu?

Mallarmé’nin o sözü edebiyatla dünya arasındaki ilişkiyi tastamam özetler: “Dünya, bir kitap olmak için var’dır.” Bunun tersi de söz konusu: “Kitap, bir dünya olmak için var’dır.” Benim aforizmam da bu!

Günümüzde iyi şiirin yavaş yavaş tükendiğine, iyi şairlerin artık çıkmadığına dair birçok yazı yazılıp konuşuluyor. Siz günümüz şiirini takip ediyor musunuz ve okurlarımıza örnek gösterebileceğiniz, sizin deyişinizle ‘sahih şair’ler var mı?

Çok doğru bir tespit: ‘İyi şiir yavaş yavaş tükeniyor.’ Doğru! Ama az da olsa ‘iyi şiir’ var. ‘İyi’ şairlerin de ‘sahih şiir’ geleneğinden gelen şairler olduğunu unutmamak gerek. Sahih olmayan şiirin sıradanlaşmasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Yaşayan görecektir!

Selim ileri, bugün hâlâ eserlerini daktilo ile yazdığını söylüyor. Doğan Hızlan’ın dolmakalemle yazdığını biliyoruz. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Siz yazarken nasıl yazarsınız?

Biz eski kuşağız. Dinozorlar, dolmakalemle yazarlarmış. Arkeolojik buluntular onu gösteriyor.

Sizce dergiler sanat ve edebiyat dünyasında nasıl bir yere sahiptir? Günümüzde takip ettiğiniz dergiler var mı?

Dergiler konusu önemli; şundan dolayı: Edebiyat, her şeyden önce elitist bir uğraştır. Ya da şöyle söyleyeyim: ‘Edebiyat herkesleşemez!’ Dar, sınırlı ve nitelikli elit okurların [buna ‘edebiyat izlerçevresi’ deniyor] izlediği dergiler var; bir de bu çevrenin dışında kalan okurların da izledikleri ‘hünsâ’ dergiler! Edebiyat popülerleşip herkesleşmeye başladıkça bu neviden dergiler türedi. Bunlar, edebiyatı sıradanlaştırma misyonu yüklenmiş görünüyorlar. Fast-food edebiyat! Sosyal medyanın da bu sıradanlaştırmada payı büyük, hiç kuşkusuz…

Kendi değerlerimiz bağlamında, Osmanlı fethinden tutun Selçuklu Beylikleri, Osmanlı ve bugünümüze kadar, din, sosyoloji ve edebiyat alanında biz neyin farkındalığını kaçırdık? Ve burada aydın sorumluluğu var mıydı?

Bu sorunuz çok yerinde bir soru: Neyin farkındalığını yitirdiğimizin de farkında değiliz çünkü. Bilmem farkında mısınız? İkide bir ve olur olmaz ‘sosyoloji’ sözü kullanılmaya başlandı; söyleme bir entelektüel [!] etkisi verebilmek için! Kavram kargaşası, maksadını aşan beyanlar, akıl yürütme sağlıksızlığı! Dil’in farkında değiliz; mantıksal düşünmenin farkında değiliz; inancın farkında değiliz! Daha ne söyleyeyim?

Uzun yılardır üniversitede hocalık yapıyorsunuz. Dersinize ilk giren öğrenciyle, mezun olan öğrenci arasında fark görüyor musunuz?

Çok büyük farklar var. Yıllardır yazıyorum: Liselerimizde öğretim [tâ’lim] ve eğitim [‘terbiye’] işi bitmiştir. ‘Ortaya karışık’ maarif! Maalesef!

Sanatçı mekân ilişkisi edebiyatta çok önemlidir. Hele ki şiirde bu mekân ilişkisinin önemi daha fazla olsa gerek. Hilmi Yavuz’un şiirini hangi mekânlar etkiler?

Benim için mekânlar değil, zamanlar önemlidir. Şiirlerimi yazın, düzyazılarımı da kışın yazarım.

12. ve 13. yüzyıllardaki halk ozanlarının yaptığı, dili halktan, gönlü halktan olmaktı. Çağdaş aydın (münevver, entelektüel) bunu başarabildi mi? Yoksa içe doğru çekilerek okura olan sorumluluğunu hafife mi aldı?

12. ve 13. yüzyılların henüz kentleşmemiş kırsalında yazan halk ozanlarının koşulları ile 21. yüzyıl kentli şairinin koşulları arasında büyük ve radikal farklar var. Dolayısıyla 21. yüzyılın ‘kentli şair’inden, 12. yüzyıl ‘kırsal şairi’ gibi yazmasını bekleyemezsiniz.

Lisede bir türlü öğrenciye sevdirilemeyen divan şiirinin ruhumuzu eğittiğini düşünür müsünüz?

Edebiyat, genel olarak ruh eğitimidir. Elbette buna Divan şiiri de dâhil! Ama bu eğitimi Google sağlamaz size…

Dergimize ve bana ayırmış olduğunuz değerli vaktiniz için teşekkür ederim.

Asıl ben teşekkür ederim, var olun…


Hilmi Yavuz, 1936 İstanbul doğumlu, günümüz şair ve yazarlarındandır.

Hilmi Yavuz, 1936 İstanbul doğumlu, günümüz şair ve yazarlarındandır.

İstanbul’da Kabataş Erkek Lisesi’ni bitirdi (1954), bir süre gazetecilik yaptı, İngiltere’de B.B.C. Radyosu’nda çalıştığı yıllarda (1964-1969) Londra Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde yüksek öğrenimini tamamladı. Dönüşünde Cumhuriyet, Milliyet, Yeni Ortam gazetelerine (bir kısmı Ali Hikmet imzasıyla) eleştiriler, incelemeler yazdı. Mimar Sinan ve Boğaziçi Üniversitelerinde uygarlık tarihi ve felsefe okuttu. Bilkent Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. Şiire başlayışı lise sıralarında Dönüm dergisiyledir (1952/53).

Hâlen yazmaya devam etmektedir. 14 Nisan’da 83. yaş gününü kutladı. Umutlu yarınları olsun, başımızdan eksik olmasın. Şiirleriyle yarınımızı güzel, hüznümüzü bol kılsın.


Mahur Beste Dergisinin 7. Sayısından alınmıştır.