Fotoğraf çok yakında buraya eklenecek...

YOLCULUK

Öykü: Sevda Deniz K.

Yağmuru cebime doldurdum. Ağırlık yapmasın diye de üstüne gözyaşımı eklemedim. Ardından bir sandığa kilitledim bütün cümleleri, sesleri… Bir de küçük renkli taşlara işlediğim fısıltılar vardı, peşimi bırakmayan. Kimin canını yaktığını düşünmeden nereye olursa savurdum o taşları. Geride bıraktıklarımı da yaşlı bir kadının anlatacağı hikâyelere emanet ettikten sonra hazırdım artık.

Serçelerin ayak izlerini takip etmeye başladım. O kadar hafifledim ki… Arada kuşların kanatlarını da alarak mavinin, yeşilin, morun her tonuna -gökkuşağının içine- karıştım.

Yolculuğa çıkmadan önce kendime dönüp bakmış ellerimi, kollarımı, ayaklarımı karalar içinde bulmuştum. Okyanuslara daldım. Bulutlara karıştım temizlenmek için ama olmamıştı istediğim. O aklığa ulaşamamıştım. Ne dağların zirvesinde ne de uçsuz bucaksız ormanların yeşilinde buldum ferahlığı. Kendimle beraber her yeri kirletiyorum duygusunun yükü vardı omuzlarımda. Nefretim, beni derin uçurumların kenarına varlığımı silmem için bırakıyordu. İçimdeki ateşi denizlere bırakmak istemiş fakat ayaklarıma dolanan zincirler yüzünden artık hareket edemez olmuştum. Tükendiğim anda gözyaşlarım istemsizce akmaya başladılar. Duru sularda temizlenmeyen tenim gözlerimden dökülenlerle apak olmuştu. Bedenimden çıkıp ortalığı aydınlatan bir ışık vardı şimdi.

Bu sefer de bilinmeyenin, görülmeyenin peşine düştüm. Çok fazla düşünmeden yaptığım bu yolculuk beni yormaya başlayınca pişmanlıkla geri dönmek istedim. Ama bilinmeyen, başkalarına göstermediği yüzünü bana çevirmiş beni kendine esir etmişti bile. Görülmeyenle işbirliği yapmış ve benliğime sızıyorlardı. Kapalı kapıların ardındaki sırları gördüğüme beni inandırmışlardı. Varlığımı devasa büyüklükteki aynalarda görür olmuştum. Tatlı bir sarhoşluğa doğru sürükleniyordum.

Fakat birden gökyüzü kırmızıya boyandı. Ortalığı kasıp kavuran bir fırtınanın tam ortasında kalmıştım. Ne uçabilecek bir kanat ne de sığınacak kuytu bir yer vardı benim için. Bir boşluğa doğru savruluyordum. Beni neyin beklediğini aslında tahmin edebiliyordum. Bu yolculuğun sonunda aldanmak ve aldatmak vardı. Yitip gitmek ve bir daha hiçbir yürekte olmamak da son noktasıydı bu maceranın.

Aklıma cebimdeki yağmurlar gelince onları etrafımı saran bilinmezliğe boşalttım. Yokluk varlığa dönüşmeye başlamıştı, donanıyordu her yanım. Sonunda var olan bir şeye dokunmanın emniyetiyle gittikçe yükselerek ışığa doğru yaklaştım.

Şimdi doğduğum topraklara geri dönme vaktiydi. Ayaklarımı yere basmak beni güçlendirdi. Kendime yeni ve gerçek cümleler edindim. Sesimi ilk önce ben duydum duru ve akıcı olarak. Yüzüme gülümsemenin aydınlığını da takındıktan sonra hazırdım artık yeniden başlamaya, inanmaya ve yaşamaya…