Kırmızı Bisiklet

KIRMIZI BİSİKLET

Görkem’in okul çantasından cüzdanını çıkarırken keyfi yerindeydi. İçinde para yoktu ama birazdan olacaktı. Babasıyla birlikte buldukları gizli yerdeydi. Apartmanın arka bahçesinde etrafı taşlarla çevrili bir çam ağacı vardı. Arka taraftaki taşı kaldırınca küçük bir oyuğun içine babası bir poşete sardığı parayı her gün bırakıyordu. Ayakaltı bir yer olmadığı için baba oğul için güvenliydi. Neden böyle gizli iş yaptıklarını da yalnızca annesi bilirdi. İki odalı küçük evlerinde kendilerine ait özel bir alanları yoktu. Babaanne ve dedesiyle birlikte yaşıyorlardı. Annesi sabah erkenden evden çıkıyor en üst kattaki komşularının iki küçük kız çocuğuna bakıyordu. Evin işleri hatta kızların eğitiminden bile annesi sorumluydu. Karı koca doktor olan aile kıymet vermesini bilen insanlardı. Bu zamanda merhametli ve iyi eğitim almış birini bulmak çok zordu.

Gönül, matematik bölümü ikinci sınıf öğrencisiyken üniversiteden ayrılmıştı. Çünkü âşık olmuştu. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen her şeyi göze alarak baba evinden ayrılmıştı. Evlendiklerinde kocasının küçük bir marketi, oldukça da büyük bir evleri vardı. Fakat işler yolunda gitmeyince tüm varlıklarını kaybetmişlerdi. İki aile bu küçük apartman dairesine sığınmak zorunda kalmışlardı. Evde dedesinin sözü geçiyordu. Kazandıkları parayı kuruşuna kadar ona vermek zorundaydılar. Yaşlı adam oğluna olan güvenini kaybetmişti. Cihan’ın yaptığı hatalar yüzünden dükkânını kaybetmesini hâlâ affedemiyordu. Şimdi artık her harcamanın hesabını soruyor hiçbir şeyin kendi kontrolü dışında alınmasına izin vermiyordu.    

Görkem para çıkmasını beklediği çukurda ikiye katlı toprak bulaşmış bir kâğıtla karşılaşınca şaşırdı. Ne düşüneceğini bilemeden mektubun tozunu silkeleyip cebine koydu. Korkuya kapıldı. Babası ne yazmış olabilirdi ki?

Kapının girişine bırakılan renk renk bisikletlerin, patenlerin yanından geçerken kendini tutamayıp ağlamaya başladı. Bu hâlini kimse görsün istemediğinden bebek arabaları ve çocukların bisikletleri için ayrılmış olan apartmanın girişindeki odaya girdi. Anahtarı hep cebinde saklıyordu. Alacağı kırmızı bisikleti koyacağı yere oturdu. Arkadaşlarının gelmesinden tedirgin olsa da burnunu çeke çeke ağladı. Sakinleştikten sonra cebinden çıkardığı mektubu okumaya çalıştı. Gözleri ısladığından harfleri seçmekte zorlanıyordu. Okumayı bitirince rahatladı. Cihan, para bırakamadığı için oğlundan özür diliyordu. Babasının başına kötü bir şey gelmemişti.

Cihan, aldığı tüm bahşişleri eve girmeden önce bahçedeki gizli yerlerine bırakıyordu. Fakat bugün işyerinde oldukça pahalı olan servis takımlarından birinin tabağını kırmıştı. Maaşından kesinti yapılacak bahşiş de alamayacaktı. Oysa koskoca işletme ne zarar görebilirdi ki? Prensip meselesiymiş. Üstüne babasından işiteceği lafları düşünemiyordu bile. Artık ne işe yaramazlığı ne sakarlığı ne de akılsızlığı kalacaktı.

Görkem yukarı çıkarken bu sefer arkadaşına uğramadı. Biriken parayı Sedef’e emanet ediyordu. Aylardır okul çıkışı marketten aldığı kâğıt peçete ve suyu satarak para biriktirmeye çalışıyordu. Annesi istese de bir katkıda bulunamıyordu. Dedesi onun aldığı maaşı biliyordu. Sedef bir keresinde dayanamamış,

“Oğluma neden bisiklet alamıyorum?” diye itiraz edecek olmuştu ama dediğine diyeceğine pişman edilmişti.

Cihan yüzünden bu hâldeydiler. Yaşlı adam ferah evinden olmuştu. Evladı için evini satmış yine de hayatlarının ortasına düşen bombanın enkazını kaldırmaya yetememişti. Oğlu kredi belasına düşmüş işimi büyüteyim derken her şeylerini kaybetmelerine sebep olmuştu.

Dedesi asık bir yüzle eve giren torununa baktı. Görkem o sırada babaannesiyle göz göze gelmiş onun şefkatine sığınmak istemişti. Bir şey demeden ses çıkarmamaya gayret ederek banyoya elini yüzünü yıkamaya gitti. Ardından dedesinin tok sesi geliyordu.

“Bu çocuğun niye surat astığını biliyorum. Bisiklet diye tutturmuş. Alamayız. Boşa harcayacak bir kuruşumuz yok bizim. Hem benim bisikletim vardı da ne oldu? Düşüp dizimi kırdığımı defalarca anlatmadım mı?”

Bunları söylerken kırılan dizinden hatıra kalan ince sızıyı yine hissetti. Aksayan bacağına üzüntüyle baktı. Daha fazla konuşmadan biraz uzanmak için diğer odaya geçti. Yalnız kaldıklarında babaannesi Görkem’e sarılıp üzülmemesini söyledi. Gün doğmadan neler doğar diyor torununu avutmaya çalışıyordu. Çocuğun içinde bir şeyler kırılıyordu. Bu yaşlı hâliyle yapabileceği ne olabilirdi ki? Düşünüyor ama bir çözüm bulamıyordu.

O günden sonra Görkem’in hevesi kuş misali uçup gitmişti. Artık okul sonrası su ya da kâğıt mendil satmıyor hemen eve dönüyordu. Arkadaşlarıyla konuşmak onlarla top oynamak bile gelmiyordu içinden. Bir keresinde Sedef kendi bisikletini alabileceğini söylediğinde manasız bir hırçınlıkla, “Kız bisikletine binmem.” diyerek arkadaşını terslemişti. O günlerde güzel şeyler de olmuyor değildi. Anneannesi ve dedesini ziyarete gitmişlerdi. Nihayet yıllar süren küskünlük bitmişti. Görkem hasta değildi ama hastalıklı gibi olmuştu. Kendine kızıyordu bisiklet alabileceğine inandığı için. Anne ve babasına da içten içe kırgındı. Niye ümitlenmesine izin vermişlerdi ki? Yetmezmiş gibi satış sitelerindeki en yeni modelleri gösterip, “Bisiklet alsan hangi modeli seçersin?” diye soruyorlardı. Dikkat etti bu konuşmalar annesinin ailesi evlerine geldiği zamanlarda oluyordu. Bazen dayısı ve anneannesinin bakışlarında farklı bir şeyler yakalıyordu ama isim veremiyordu. Emin olduğu şey uzun yıllar sonra gerçekleşen kavuşmadan sonra hepsinin göz bebeği olduğuydu. Sevgilerini hissettiriyorlardı.      

Bir sabah erkenden uyandı. Biriktirdiği öfkesiyle ne yapacağını bilemeden bahçeye indi. Aklına gizli köşesi geldi. Gidip orayı dağıtmak iyi gelebilirdi. Koşarak çam ağacının yanına geldi. Niyeti taşı kaldırmak o küçük oyuğu toprakla doldurmaktı. Taşa hırsla tekme attı. Tam o sırada bir kadının çığlığını duydu. Ses taştan çıkmış gibi içi ürperdi. Oysa arkadaşlarından biri bahçe duvarından düşmüş yoldan geçen biri de korkuyla bağırmıştı. Neyse ki duvar yüksek değildi çocuk ufak sıyrıklarla kazayı atlatmıştı. Yarım kalan işine döndü fakat beklemediği bir şeyle karşılaşınca olduğu yerde donup kaldı. Orada naylona sarılı bir şey vardı. Sonunda paketi almayı akıl edebildi. Sabırsızlanarak neredeyse yırtarak açtı. Gözlerine inanamıyordu. Elinde bir tomar para vardı.

Görkem, kırmızı bisikletini yerine bıraktıktan sonra önceden gıptayla baktığı arkadaşlarının bisikletlerine dönüp baktı. Gözümde büyüttüğüm kadar da güzel değilmişler diye düşündü. Omuzları dikleşti. Biraz da mağrur bir edayla, “Buradaki en son model ve en güzel benim bisikletim. Kıskanmayalım lütfen.” Ona sanki diğer bisikletler bu sözüne çok bozulmuş gibi geldi. Neşelendi…