Fotoğraf çok yakında buraya eklenecek...

EYLÜL KANIYOR

Öykü: Gül Tanrıverdi

Yazın veda edip gittiği, rüzgârın, hüznün ve yağmurun başladığı günlerdi. Sonbaharın başlangıcı Eylül’e hoş geldin demiştik. Her yer de sessizlik hâkimdi. Tıpkı sevdiğinden ayrılan, acısını yüreğine gömen bir sevgili gibi yalnızlaşan ağaçlar ve dökülen yaprakların mevsimi gelmişti. Yeşil yaprakların turuncuya döndüğü, dökülüp kurumaya başladığı günlerin başındaydık. Her yer buram buram hüzün kokuyordu.

Güneşin kızıl renginin laciverte boyandığı, yıldızların veda ettiği bir Eylül gecesinde tanıdım onu. Tren garında kuşları besliyordu. Sonra dönüp bana baktı. “Kuşlar haber getirdi biliyor musunuz?” dedi. İşte o zaman öğrendim, sonbaharın ilk gecesinde gencecik bedenlerin pusuya düşürüldüğünü.
Bakışları bu dünyaya ait değildi. Darmadağın saçlarını sıvazlayarak bana döndü:
“Eylül kanamalı bir hasta, rüyalarımıza sızıyorlar ama önemi yok. Onların üstesinden gelebiliriz.”
Ürkmüştüm. Söylediklerine inanmak istiyordum. Üşümüş ellerimi nefesimle ısıttım. Sonra ona:
“Gerçekten üstesinden gelir miyiz?” dedim.
Kafasını göğe kaldırdı ve bağırdı.
“Ey kararmış gökyüzü, ne çok kardeş yitirdim sende. Hepimiz askerdik, onlar gitti bir ben kaldım.”
“Onlar ölmedi ki, sadece gittiler. Yürüyüşünü tamamladılar dedim.
O dünyasız boş gözlerini doldurmak istedim, ama olmadı. Ulaşamadım.
“Gitmeliyim” dedi.
“Nereye?” Diye sordum.
“Onların yanına. Bana ihtiyaçları yok ama yanlarında olmalıyım. Eylülü daha fazla kana bulamasınlar diye gitmeliyim.”

Sonra arkasına bakmadan yürüyüp gitti. Bağrıma yapışan bu sıkıntının adını bilmiyordum. Oysa sonbahardı ve parkta oturmalıydık. Kimse ölmemeliydi. Yağmuru seyredip kitap okumalıydık. Olmadı. Olamadı. Gelen haberlerle Eylül kana bulandı. Yüreğimize düşen hüznün tek adı var o da ayrılık. Eylül, ölüme kucak açmış seyir halinde.
Kara bulutların gölgelediği, fısıltıların yayıldığı bir akşam. Kuşlar tünedikleri yerden havalanıyor. Ortalık kan gölü. Gidenlerin ardından mahzenimizde sakladığımız gözyaşlarımız fışkırıyor. Köpüren bir sessizlik bu. Kangren olmuş duygularımız gün yüzüne çıkıyor. Gözlerimizi kaçırıyoruz birbirimizden. Gökyüzünde asılı kalan uçurtmalar düşüyor. Nefessiz bir bekleyişin içinde herkes. Yıldızlar solmuş, ayın arkasına saklanmış yakarış halinde. Ölümün dağa kaldırıldığı bir Eylül gecesi.

Yağmurun ıslattığı ıssız sokaklardan geçiyorduk. Yağmur içimize yağıyordu. Herkes evlerine dağılıyordu. Sıcak evimizin odalarında çocuklarımıza şefkat dağıtıyorduk. Acılarımızı unutmak için dua ediyorduk. Ölenlerin annesi ablası oluyorduk. Sabahın rüzgârıyla dirilmeyi bekliyorduk. Mevsim sonbahar, aylardan Eylül, ölüm kokusu var her yerde… Onun dediği gibi gitmeliyiz biz de meleklere eşlik etmeye.