Yazar: Gul Tanriverdi

Aslen Ordulu olan yazar, Ağrı’da dünyaya geldi. İstanbul’da büyüdü. Uzun süre seramik sanatıyla ilgilendi. Edebiyat yönü ağır bastığı için yazıya ve okumaya ağırlık verdi. Öyküleri; Yedi İklim, Türk Edebiyatı, Mahur Beste, Edebiyat Ortamı, Mahalle Mektebi, Aydos Edebiyat, Şehrengiz, Acemi, Arzı Hal, Tereke Edebi Hareket, Havsala, Siraç, Fecri Afak, Nun Edebiyat, Parantez Dergisi, Nisyan Dergisi gibi dergilerde yayımlandı. Hâlen İstanbul’da yaşamakta ve yazı çalışmalarını burada sürdürmektedir. Edebiyat dünyasında hikâyeleriyle öne çıkan Gül Tanrıverdi’nin bu türdeki ilk kitabı Mevila 2015 yılında yayımlanmıştır. Hikâyelerindeki samimi üslup ve içten anlatımıyla dikkat çeken yazar, ikinci kitabı Ruhum Seni Tanıyor (2016) ile kendine özgü bir dil oluşturmayı başarmıştır. Recep Seyhan, kitabı şu cümlelerle değerlendirmiştir: “Gül Tanrıverdi, duyguların uç verdiği yerlere dokunuyor ve orada bizim göremediğimiz yerleri bize de gösteriyor. Tanrıverdi’nin dilinin en bariz vasfı ise ‘berrak’ oluşu. Ruhum Seni Tanıyor, bireyin kendi içindeki derin yalnızlıkları irdeleyen, hayata dair samimi, sıcak hikâyeler…” Sadık Yalsızuçanlar ise yazarın üçüncü hikâye kitabı Turuncu Boşluk (2019) üzerine “Turuncu Boşluk, Gül Tanrıverdi’nin, Mevila ve Ruhum Seni Tanıyor’dan sonra, üçüncü kitabı. Her öyküsü ve kitabıyla, Tanrıverdi bir adım daha ileri götürdü dilini, dünyasını. Kırılgan, melalli, hüzünlü, dokunaklı, kırık, kesik; ama hep onarıcı ve umut dolu öyküler anlatıyor. Sanırım yazarken acıların, yaraların iyileştiğini artık daha derinden hissediyor. Bir acıyı anlatabildiği zaman anlamlandırabiliyor ve ondan kurtulabiliyor. Tanrıverdi, olay öyküsüyle durum öyküsünü birleştiriyor. Arı duru bir anlatımı, bir öyküsünde dediği gibi, ‘karanlığa su gibi akıp giden’ bir dili var…” değerlendirmesini yapmıştır.

Öykü: Gül TANRIVERDİ Bakışlarını ayakucuna dikmiş dalgın dalgın bakıyordu. Taş atılmış da halka halka açılmış bir gölün dalgalanışını gördü, yeşil halının desenlerinde. Sanki güneş vuruyormuş gibi ışıldayan…

Öykü: Gül Tanrıverdi Esniyor, öyle güzel esniyor ki; gün boyu yalvarsan açmadığı ağzı, tomurcuklanmış bir çiçeğin birden patlayıp açılıvermesi gibiydi. Kaygısız ve huzur doluydu ağzını açarken. “Elleri…

Öykü: Gül Tanrıverdi Koştum: öyle hızlı, öyle kendimden geçercesine koştum ki; tüm binaları yıktığımı, parkları, yolları yardığımı, önüme çıkan tezgâhları devirdiğimi zannettim. Bedenim; kan ter içinde kalmıştı,…

Öykü: Gül Tanrıverdi Dipsiz bir kuyunun içinde debeleniyordu Bekir. Bütün vücudu pelte gibi yatağa yapışmıştı. Gözlerini açmak istedikçe daha çok kapanıyor göz kapakları eriyordu sanki. Başı tonlarca…

Öykü: Gül Tanrıverdi İçimdeki boşluğun adı yok. Dalgası olmayan durgun bir deniz gibiyim. Bu kıpırtısız hâl beni eritiyor. Ruhumun solgunluğu gözlerime yansımış; gri renkte iki tane taş…

Öykü: Gül Tanrıverdi Ay ışığı, perdeleri delip odasına sızarak duvardaki aynayı aydınlatmıştı. Uyku tutmayan genç kız, aynaya gözünü dikmiş ışığın yansımasını seyrediyordu. Gözlerine çarpan bu ışıltı, gerçekliğin,…

Öykü: Gül Tanrıverdi Zifiri karanlığın içinde bir çift göz gördü Asiye. Bütün benliğini kavrayan sarıp sarmalayan bu gözler, onu etkisi altına almıştı. Yatağının içine oturmuş gözlerini kırpmadan…

Öykü: Gül Tanrıverdi Seni hiç tanımıyorum hiçbir yerde görmedim. Nasıl bir insansın bilmiyorum. Nerede yaşarsın, nelerden keyif alırsın bilgim yok. Öfkeli misin? Asık suratlı mısın, yoksa güler…

Öykü: Gül Tanrıverdi Bugün keyifsiz günümdeyim çalışmak istemiyorum. Masamda bir yığın iş var onlar bana, ben onlara bakıyorum. Elim kolum kırılmış gibi, eve gidip dinlenmek istiyorum. İzin…

Öykü: Gül Tanrıverdi “Bir, iki, üç…” “Bir, iki, üç…” “Bir, iki… Hadi şimdi burnuna çek suyu üçleyeceksin.” “İyice çeksene oğlum, burnunun direkleri sızlasın!” diye bağırdı adam. Neye…

Öykü: Gül Tanrıverdi İkindi güneşinin bulutların arkasına saklanıp, gökyüzünün kızıllığı solmaya yüz tuttuğu saatlerde fabrikanın düdüğü çalmaya başlardı. Kuşlar kanatlarını çırparak havalanır, fabrikadan çıkan insanlar akın akın…

Öykü: Gül Tanrıverdi Gecenin sabaha kavuştuğu saatlerdi. Uykusunun derinliğinden rüya gördüğünü, rüyasında bir sesin ona seslendiğini işitiyordu. “Hatçeee…” Adının böyle seslenmesinden hiç haz etmiyordu. Uykusunun içinde bile…

Öykü: Gül Tanrıverdi Aksak ayağını sürükleyerek indi yokuştan. Yaşına rağmen cılız bedeni bir kuş kadar hafifti, yüreğinin ağırlığı olmasa daha hızlı yürüyebilirdi. Yokuşun başında durup soluklandı, kendisine…

Öykü: Gül Tanrıverdi Her zaman mahşer yeri gibi olan çarşı bugün ıssızlık kokuyordu. Tahtakale’nin dar sokaklarından geçip elli metrelik bir yokuşu çıktığınızda, ahşaptan yapılma küçük bir kahve…

Öykü: Gül Tanrıverdi Yazın veda edip gittiği, rüzgârın, hüznün ve yağmurun başladığı günlerdi. Sonbaharın başlangıcı Eylül’e hoş geldin demiştik. Her yer de sessizlik hâkimdi. Tıpkı sevdiğinden ayrılan,…

Öykü: Gül Tanrıverdi Yüzlerce baş ve binlerce göz, kilitlenmiş ellerinde ki telefona. Parmaklar tuşlara tutkuyla sarılmış. Dans eder gibi oynuyorlar. Otobüste, metro da vapurda her yerde. Kimse…

Öykü: Gül Tanrıverdi Soğuk ve yağışlı geçen günlerden sonra hava durulmuştu. İnsanlar; güneşe hasret kalmış gibi sokaklara dökülmüştü. Rüzgâr, şiddetini yitirmiş yerini tatlı bir esintiye bırakmıştı. Kış…