RUHUM SENİ TANIYOR - Öykü: Gül Tanrıverdi

RUHUM SENİ TANIYOR

Öykü: Gül Tanrıverdi

Seni hiç tanımıyorum hiçbir yerde görmedim. Nasıl bir insansın bilmiyorum. Nerede yaşarsın, nelerden keyif alırsın bilgim yok. Öfkeli misin? Asık suratlı mısın, yoksa güler yüzlü mü? Sana dair hiçbir şey bilmiyorum. Bildiğim tek şey sesini ve seni sevdiğim…

Kara kutudan bir ses geliyor. Tarifi mümkün olmayan bir hisle yaşadığım bir serinlik. İçimi kaplayan ateşin üstüne dökülen su. Bir şelale akışı gibi olan bu suyun verdiği serinlikle yıkanan ruhum. Gökkuşağı gibi renklerin tek tek ışıltısını yüreğime düşüren bir ses. Senin sesin… Öyle tanıdıksın ki, öyle bendensin ki sesin seni yıllardır tanıyormuşum hissi veriyor. Seninle tanışmış olmalıyız. Nedenini nasılını bilmiyorum fakat bu ruhî yakınlığın bir sebebi olmalı.

Düşünmenin sınırlarını zorluyorum. Bir yerlerde karşılaşmış olmalıyız. Ama hayır hatırlamıyorum. Fakat bu tanıdık olma hissi yoruyor beni. Sonra birden aklıma Atasoy Müftüoğlu’nun “Tanış olmak bütünleşmektir. Yürekleri birbiri içinde eritmeksizin tanışmak olmaz. Gövdelerin birbirini tanımasına tanışma demek olmaz.” sözleri geliyor.

Kalu belada yani ruhların yaratıldığında insanlar tanışırlarmış. Dünyada da karşılaşınca hayretle “Seni bir yerlerden tanıyorum.” denirmiş. O halde biz de orada tanışmış olmalıyız. Kesinlikle öyle olmalı. Ruhum sana orada ısınmış olmalı. Tanış olmalıyız. Yüzümün yüzünü, gözümün gözünü görmesine gerek yok.

Radyonun ibresi sabit duruyor. Hayal perdesinin ardında sen varsın. Şiir okuyorsun Cahit Zarifoğlu’ndan. Bir ses ancak bu kadar kıyabilir bir ruha. Canından bu kadar bezdirebilir bir şiir.
Aşk aşk bir şehir harabesi daha kazandın
Kurşun kanatları gergin
Fosforlu mermiler yine taze
Yıldırılmanmış boğalar
Havanın katı gövdesini kırarak
Yararak hayat dolu sevdanın karnını
Haydi, aşk aşk
De ki dağları delerim senin için
Yıldızlar yakarışlar açık kartlar
Ve haydi hoşça kal

Dinlerken kavruldu yüreğim. Küllenmiş sandığım her ne varsa alevlenmeye başladı. Yandım… Savruldum şiirin otağında. Sonra sustun. En efkârlısından bir türkü yankılandı kara kutudan. Alevim kora dönüştü, düştü avuçlarıma. Türkü doldurdu odanın duvarlarını. Kapattım gözlerimi, teslim oldum karanlığa.
Yârin aşkı ile bağrı kavrulan
Ömrü boşa harman olup savrulan
Seni sevip sevdiğinden ayrılan
Ne yaşamış ne yaşıyor ne yaşar

Sonra oturdum. Bir değil iki mektup yazdım sana. Biri eline geçmezse, diğeri geçsin diye. Ellerin harflerime dokunsun ama gözüm gözüne değmesin, diye. Tanımayalım birbirimizi ne önemi var ki. Ruhumun ruhuna yakın olduğunu, sesinin tınısının yüreğimi doldurduğunu bir de seni sevdiğimi bil yeter.