Öykü: Gül Tanrıverdi Esniyor, öyle güzel esniyor ki; gün boyu yalvarsan açmadığı ağzı, tomurcuklanmış bir çiçeğin birden patlayıp açılıvermesi gibiydi. Kaygısız ve huzur doluydu ağzını açarken. “Elleri çalışsaydı ağzını kapatmak isterdi” diye düşündü Usare babasını seyrederken. Beyninin komut verdiğini biliyordu, yoksa asla kenetli çenesi açılmazdı. Bir bebeğin masumluğu vardı esnemesinde, onu seyretmek Usare’ye keyif veriyor. Yanına gittiğinde göz göze geliyorlar. Fısıltıyla söyleyebileceği tek kelimeyi duymak için “Günaydın” diyor, babasının gözlerine bakarak. Yutkunuyor adam, nefesini tüm gücüyle toparlayıp…
Kategori: Gül Tanrıverdi
Gül Tanrıverdi
Öykü: Gül Tanrıverdi Koştum: öyle hızlı, öyle kendimden geçercesine koştum ki; tüm binaları yıktığımı, parkları, yolları yardığımı, önüme çıkan tezgâhları devirdiğimi zannettim. Bedenim; kan ter içinde kalmıştı, kalbim ise ayakuçlarımdan başıma kadar “güm güm” atmaktaydı. Varmak istediğim binanın önüne geldiğimde ani fren yapmış araba gibi yere çakıldım. Beynim, ağır koyu bir sıvı gibi boşalıp aktı, gözüm karardı. Telaşıma yenik düşen gözlerimin karartısı geçince binanın levhasına baktım. Emniyet Müdürlüğü yazısını görünce rahatladım. Derin bir nefes alıp, kolumun altına…
Öykü: Gül Tanrıverdi Dipsiz bir kuyunun içinde debeleniyordu Bekir. Bütün vücudu pelte gibi yatağa yapışmıştı. Gözlerini açmak istedikçe daha çok kapanıyor göz kapakları eriyordu sanki. Başı tonlarca ağırlıkla yastığa gömülmüştü. Bedenini kontrol edemiyor sağdan sola dönemiyordu. Uyku; bir ahtapotun kolları gibi her tarafını sarmış kıpırdaman yatıyordu. Kendine gelecek gibi oluyor ama toparlanamayıp yine kapanıyordu gözleri. Bekir su gibi aktı gitti karanlığa. Melike kahvaltıyı hazırlamış kocasını uyandırmak için başına dikilmişti. Derin bir uykunun kollarında olan Bekir’e seslendi ama…
Öykü: Gül Tanrıverdi İçimdeki boşluğun adı yok. Dalgası olmayan durgun bir deniz gibiyim. Bu kıpırtısız hâl beni eritiyor. Ruhumun solgunluğu gözlerime yansımış; gri renkte iki tane taş gibi görünüyor yüzümde. Canım yanmıyor acı da çekmiyorum. Suyun içine dökülen birkaç damla zeytinyağının üste çıkması gibi ruhum çıkmışta yukarıdan beni seyrediyor.Hiçbir yere sığamıyorum. Tek istediğim kaçmak nereye olduğunu bilmeksizin kaçmak. Yollara vurdum kendimi ayaklarım yoruluncaya kadar yürüdüm. Yokuşları tırmandım. Bastığım toprağa bakmaksızın etrafımda neler olduğunu hiç merak etmeden yokuşu…
Öykü: Gül Tanrıverdi Ay ışığı, perdeleri delip odasına sızarak duvardaki aynayı aydınlatmıştı. Uyku tutmayan genç kız, aynaya gözünü dikmiş ışığın yansımasını seyrediyordu. Gözlerine çarpan bu ışıltı, gerçekliğin, hayâlle arasına açılan bir pencereymiş gibi düşündü.Yatağından kalkıp perdeleri açtı. Karanlığın içinden süzülen ayın aksi aynayı daha parlak hale getirmişti. Karşısına geçip yüzüne baktı kız.Ardı ardına açılan kapılar vardı yüzünde. Hiçliğin ve yabancılaşmanın içinde buldu kendisini. Sonra kapılar kapanmaya başladı ve yüzü puzzle parçalarına dönüştü. Bir kırılma anı yaşıyordu kız.…
Öykü: Gül Tanrıverdi Zifiri karanlığın içinde bir çift göz gördü Asiye. Bütün benliğini kavrayan sarıp sarmalayan bu gözler, onu etkisi altına almıştı. Yatağının içine oturmuş gözlerini kırpmadan beliren parıltıya bakıyordu. Karanlık, ayrışmaya başlamış yerini bir çehreye, uzun saçlara sonra incecik bir bedene bırakmıştı. Artık gözlerin sahibiyle karşı karşıyaydı. Dudaklarında belli belirsiz bir gülümsemeyle kendisine bakan bu yüz, onu yıllardır tanıyormuş hissi verdi ona.“Yalnız değilsin ben varım.” diyen sesi kızın içini ısıttı ve ilk defa ürpermeden kâbus görmeden…
Öykü: Gül Tanrıverdi Seni hiç tanımıyorum hiçbir yerde görmedim. Nasıl bir insansın bilmiyorum. Nerede yaşarsın, nelerden keyif alırsın bilgim yok. Öfkeli misin? Asık suratlı mısın, yoksa güler yüzlü mü? Sana dair hiçbir şey bilmiyorum. Bildiğim tek şey sesini ve seni sevdiğim…Kara kutudan bir ses geliyor. Tarifi mümkün olmayan bir hisle yaşadığım bir serinlik. İçimi kaplayan ateşin üstüne dökülen su. Bir şelale akışı gibi olan bu suyun verdiği serinlikle yıkanan ruhum. Gökkuşağı gibi renklerin tek tek ışıltısını yüreğime…
Öykü: Gül Tanrıverdi Bugün keyifsiz günümdeyim çalışmak istemiyorum. Masamda bir yığın iş var onlar bana, ben onlara bakıyorum. Elim kolum kırılmış gibi, eve gidip dinlenmek istiyorum. İzin almayı düşünüyorum fakat şimdiye kadar izin kullanmadım. Şefim aksi bir kadın, kolayına izin vermez. Bu yüzden cesaretim kırılıyor. Başım önümde çalışır gibi yapıyorum. Ama yok, çalışamıyorum içimde garip bir huzursuzluk var çıkıp gitmek istiyorum. Bütün cesaretimi toplayıp izin almak için, Şahika hanımın odasına gidiyorum. Kapıyı çalıp giriyorum kahvesini yudumluyor. Bana…
Öykü: Gül Tanrıverdi “Bir, iki, üç…” “Bir, iki, üç…” “Bir, iki… Hadi şimdi burnuna çek suyu üçleyeceksin.” “İyice çeksene oğlum, burnunun direkleri sızlasın!” diye bağırdı adam. Neye uğradığını anlayamayan çocuk babasının söylediklerini yapamaya çalışıyordu. Şaşkınlık içindeydi. Ne yaptığını bilmek istiyordu fakat öfkeyle suyun altına sokulmuştu. Yaralı bir hayvana yardım etmek neden bu kadar büyütülmüştü anlayamıyordu. Mezhep neydi ve neden bir köpeğe dokunmak yasaktı? Ona söylenenler sadece bunlardı. Bütün yaptığı; okuldan eve geldiğinde bahçe kapısının yakınında bulunan meşe…
Öykü: Gül Tanrıverdi İkindi güneşinin bulutların arkasına saklanıp, gökyüzünün kızıllığı solmaya yüz tuttuğu saatlerde fabrikanın düdüğü çalmaya başlardı. Kuşlar kanatlarını çırparak havalanır, fabrikadan çıkan insanlar akın akın yollara dökülürlerdi. Kalabalığı gözlerimizle tarar babamı önce hangimiz göreceğiz diye iddiaya girerdik. Babam, bizi gördüğünde çökmüş omuzları dikleşir, yorgunluktan küçülmüş bedeni devleşirdi. Lojmanın bahçesinden girince, ilk yaptığı çiçeklerin topraklarına bakmak olurdu. Yapraklarını okşar, onlarla konuşurdu. Kardeşlerimle etrafını sarar onu dinledik. Bahçıvan Hüseyin amcayla biraz laflar, sonra hep beraber eve girerdik.…